18 Nisan 2014 Cuma

Polonya anıları Malbork gezisi ve çadır macerası.

Merhaba sevgili okuyucu.

Şimdi size bu yazıları yazarken ne kadar iyi durumda ne kadar mutlu mesut olduğumu anlatamam ama birazdan okuyacaklarınızla daha net bir fikriniz olacak.

Geçenlerde Yolum Dekotlona düştü bir ayakkabı almıştım yırtıldı derken götürüp değiştireyim dedim o sırada çadırları falan gördüm yıllardır televizyonda falan kamp maceraları falan çok çadır anıları izlemişliğim ve duymuşluğum var bende fırsat bu fırsat alayım şu çadırı bir kaç deneme yapayım hoşuma giderse çadırla avrupa turuna çıkarım diye pilanı yaptım üzerinden 2 hafta geçmesine rahmen yola çıkamadım çünkü havalar hala soğuk ve rüzgarlı tek başıma da gitmeye yemiyor yanıma bir yandaş buldum benden nu konuda oldukça deneyimli serdar arkadaş ile iki gündür ha bugün ha yarın gideceğiz derken evvelki gün saat 3 gibi kalktık yataktan gittik harita bıçak el lambası bir kaç yiyecek birşeyler şemsiye falan aldık yarın kalkar gideriz dedik ertesi gün kalktığımızda saat 4 falandı hemen duşumu aldım çanlar hazır zaten geceden çıktık Gdansk tan tren garına geldik.

Saat 16.50 Malbork trenine bilet aldık bir tam bir öğrenci sanırım 17 zloty falan tuttu ama saati falan yazmıyor biletin üzerinde sadece takip edebiliyorsunuz monitörlerden .Bindik trene gidiyorum tabi kafamızda planda bir haftalık bir çadır kurup otostop çekip belli başlı aklımızdaki yerleri gezmek var ama ikimizde korktuğumuz ve benim daha önce hiç deneyimim olmadığı için ilk çadırı yakın bir yerde kurup beceremez yada hoşuma gitmezse dönebilecek bir yer olsun diye trenle 45 dakika olan Malbork kasabasına geldik kasabanın önemi dahilinde kasaba da dünyanın en büyük orta çağ kalesi bulunmakta ve benim sınıf arkadaşım Olga nın doduğu yer olması.

Giderken trende yer bulamadık ayakta gidiyoruz sonra bir kızın yanındaki koltuklarda boşaldı bizde hemen fırsat bildik çöktük koltuklara bu arada kız fena güzel bize de hiç bakmıyor bende çok bakmıyorum ama elde değil müthiş bir surat güzelliği var sürekli dışarı bakıyor hiç bizim oralı değil.Ha bunu neden belirtiyorum esmer çocuklar olduğumuzdan trende pür dikkat herkesin gözleri üzerimizde.

Böyle tam ben almış olduğum küçük not defterine an ve an not düşerken Malborg a gelip gelmediğimize de bakıp arada kontrol ediyoruz hangi duraktayız google map i aç olmadı aldığımız haritaya bak falan iyice turist modunda takılırken serdar karşımızdaki kıza son durak bu mu diye yada Malbork durağı nerede falan diye sordu tabi ilk olarak kıza inglizce biliyor musun dedi kız evet dedi next satation  diye cevap verdi bende o sırada şu kızın resmini nasıl çekerim falan diye düşünüyorum tabi çaktırmadan mı yapsam acaba anlar mı falan yalnız trende çok yan yanayız böyle dizlerimiz yan yana telefonu çıkarsam belli olacak diye bir his var üzerimde.

Tabi bu arada konuya hemen dahil oldum.What is your name sorusunu gözlerine bakarak yapıştırdım hafif bir ani beklenmedik bu soru karşısında bir cevap geldi kız marta diyormuş ben magda hayır marta magda nie marta tamam dedim elimi uzattım benim adım şu falan.Söylediğim tam olarak şu idi.Gözlerimi diktim kıza pardon yüzün ve saçların çok güzel bir fotoğrafını çekebilirmiyim dedim.Kızdan bizim Türk kızlarına inat yes dedi hiç tereddüt etmeden gülümsedi ve resmini çektim.Polonya güzel memleket işte buda güzel insan Marta.

Marta Malbork treninde.
Sonrasında Malbork a indik tren istasyonunun ön bahçesine eşyalarımızı koyup ilk Malbork yer bildirimi ve resmini Facebook alemi ve sevenlerimizle paylaştık.


Buyrun sizde bakın.Malbork Tren istasyonu ve ön bahçesi.
Sonra hemen çarşıyı bulup akşam ve sabah için yemek için birşeyler almamız gerekti.Hemen yoldan karşıya geçerken yüksek Lidle tabelasını gördük girdik ve ıslak medil yogurt bisküvi dilim kaşar peynir falan birşeyler aldık ıslak mendili neden aldığımız belli.
Buradan çıktıktan sonra çarşı meydanını bulduk ve meydandaki heykelim hemen yanına oturup aldığımız şeylerden bir kaç birşey yedik ki sigara için altlık malzeme oldun bu arada meydanda ki heykelin resmini de es geçmedik onu da çektik ve paylaştık tabi.
Kral Kazimierki
Sonrasında kaleyi yakından görmek için kalenin yakınlarına doğru sırtımızda çantalar elimizde yiyecek poşetleri yavaş yavaş yol aldık.Malbork çok sakin bir kasaba hani herkesin birbirini tanıdığı yerler olur ya öyle bir kasaba bence.


Malbork Kalesi Polonya

Burada çadır kurmaya karar verdik ama hemen yanında kamping için bir tabela vardı ilerde bir kamping varsa buraya çadır kurmak mantıksız tabi bizde Türk mantığı var karşı tarafa geçelim abi çadırı kurduğum yerden kaleyi gün doğuşunda görme isteği var buradan vaz geçtik bu arada kale de çeşitli onarımlar var her yeri inşaat kaplamış.Biz de yolumuza devam ederken hemen eski şehir yerleşiminin olduğu yere doğru yöneldik o arada kalenin minyatürünü yapmışlar bir parka ve onuda resimledik.

Oradan çıkıp kalenin yanına yada içine sokulmaya çalışsakta başarılı olamadık heryer inşaat ve geçmek mümkün değil bizde planımıza uyup ırmağın karşı tarafına geçip çadırı oraya bir yere kurmak için devam ettik.

Malbork arması
Burada da yolda iken çekilen eski yapılar var.

Sonrasında tabi Nogat nehrini geçtikten sonra çadırımızın kuracalacağı alanı hemen köprüde iken keşfettim.

Polonya Malbork kalesi ve bizim Türklerin çadırı:))
Çadırı her ne kadar 2 dakika da açılan olarak alsakta kurması bizim bir 20 dakikamızı aldı ama güzel güzel kurduk taş gibide oldu heyacan doruklarda seviniyorum hedeflere ulaştık kim bilir bu uzun yolculukta nelerle karşılaşıp nerelerden zevk alacağız.
Bu arada Serdar kardeşim hemen tecrübe ve yetenekleri ile çevreden bulduğu odunları toplayıp bir güzel kamp ateşi yaktı ama ateşin içinde soğan közlemek gibi bir zevki olduğu için gidip bir yerlerden soğan almanın yoluna baktı.Evet çadır kurulmuş ve içinde tek başına iken biraz ürperdim sonuçta bilmediğin bir yerde ve ortamda tek kalma sıkıntısı bakın geldi bana.

O sırada serdar 10 dakikaya geri döndü ve yüzü gülüyordu yakınlarda Tesco varmış oradan yapmış alışverişini sonra attı köze verdik odunu verdik odunu bu arada da hava iyice karardı.
Malbork kalesi akşam üzeri

Ateşi yaktıktan sonra bir kaç köpekli yaşlı insanlar yoldan geçiyor ve bize bakıyordu kimdi bunlar neden Nogat nehri yatağına çadır kurmuş olabilirlerdi ve ateş yakıyorlardı buralarda ateş yakma izni falan yok heryer orman ve yasak kamp alanından başka bir yerde konaklamak ve ateş yakmak çok ciddi ceza bu yüzden de tırsıyoruz acaba o yaşlılar bizi ispiyon eder mi polis gelirse ne deriz yada ne kadar ceza yeriz falan derken köpeği ile 50 yaşlarında bir amca geldi bizimle konuştu ama ne o ingilizce biliyor nede bizim lehçemiz onu anlamaya yetiyor derken yarım saat muhabbet ettik polis falan deyince kıllandık falan adam gitti sonra bizim kafada polisi ararmı sorusu varken odunlarla beraber geri geldim.İnsanlık bu işte biz ne düşünüyoruz adam bize odun getirmiş evinden neyse bir kaçta sigara ikram etti sonra muhabbet falan mısır israil ve istanbul yapmış amcan teşekkür ettik adını soyadını söyledi sorun olursa gelin falan dedi.

Evet Tek başımıza kaldık saatler akşam 10 u gösterirken ben acele ile çadırda yatma yanlışı hemen girdim ama uyumak mümkün değil zaten 3 gibi kalkmışın gelmişin nereye uyuyorsun çadırda derken saat 12 oldu ateş falan güzel ama soğuk ve rüzgarlı yemeği yedik sürekli birşeyler yiyoruz can sıkıntısı şarkı türkü söylüyoruz orta çağ kalesine doğru ama bir taraftanda korkuyoruz birşey olur mu acaba diye.

Saat 02.00 falan oldu serdar ve çadırdayız tulumlara girdik ama uyumak mümkün değil şarjlar çabuk bitmesin diye arada telefonu uçak moduna alıyoruz arada açıp facebookta ne var bakıyoruz yeni nesil işte çadırı kursa ne olacak internet olmadan yaşamak çok zor geliyor bize.

saat 04.00 Kafamda müthiç bir ağrı her 10 dakikaya bir sol orta sağ yan tarafıma dönüyorum yok abi uyku yok sürekli köprüden tırlar geçiyor çok ses var otobanın yanına mı kurduk bu çadırı anlamadım yok uyuku yok sabah altı olana kadar canım cıktı allah bu çadırın da bu polonyanında da beni bu maceraya sürükleyeninde falan dilan yeter sabah olsun donecem anlatılmaz bir can sıkıntısı bir kin üzerimde salak kafam mis gibi yatak mis gibi odayı bıraktın neymiş orta çağ kalesi polonya çadır turu falan oğlum senin neyila lan dedim resmen.

Sabah oldu eşofmanların üzerine çektim pantolonu ve montu donuyorum o kadar rüzgar var hava soguk 4 derece falan kafam bomba nasıl bir ağrı var kalk serdar yok serdar kalk yok çocuk zaten 5 gibi anca uyuyabildi.yok abi kalkdırdım cocuğu biraz ateş yaktım ısındık falan topladık çadırı dönüyoruz bu iş bize özellikle bana göre hiç değil.Keşke polis gelse idi de kamp yasak deseymiş ne güzel otelde yatamışız hiç maceraya gerek yok.Kalktık topladık herşeyi aldık sırtımıza bir gram da çöp bırakmadık arkamızdan sövmesinler en azından biri Türk olduğumuzu biliyor iyi bir izlenim bıraktık her ne kadar soğuk yüzünden biz aynısını alamasakta bizim hatamız.Eşekklik bizde abi.

Çıktık geri yola kalan yerlerin fotosunu çekip kahrolası Mc donalds da telefonu sarj edip ilk trenle yatapıma dönmek istiyorum sokarım avrupasına falan yani.

aha bunlarda diğer resimler hadi ben kaçtım.
Sokaklar

Kule

Nogat nehri ve Malbork yazısı

Köşe başı

Belediye binası

Polonya Malbork kalesi

Malbork kilise içeride 3 tane eski mermer işlerme var duvarda kafa tasları falan falan anlam veremedim.



Bir bankanın binası



15 Nisan 2014 Salı

Polonya da Türkleri nasıl biliyorlar yada Türkiye deyince aklı ne geliyor.

Merhabalar Sayın okuyucular.

Konumuzun başlığı itibari ile çok önemli gelmeden önce en çok bir çok siteden gelenden gidenden herkesten bilgi alsam da bilgi ile teori ve pratik her zaman farklı oluyor.

Türkiye deyin akla Kebab geliyor buralarda Türk denince de kebab geliyor.Yollarda her yerde bizim memleketten dağa çok kebab dükkanı var desem belki yalan olmaz ama içine girince tabi kebab değil Tavuk yada et döner olduğunu onu da Aliminyum folyolarda yediğinizi bir çok sosla falan karıştırıp dönerlikten çıktığını ve bu işletmelerin çoğunun Arablar yada Türk olmayanlar tarafından işletildiğini görünce biraz içim burkuluyor.

Türkiye deyince akılların da mısır yada suriyeye yakın bir arap ülkesi sakallı korkulan tipler geliyor sizin her ne kadar anlatma çabalarınız ise Türkiyeyi görmemiş biri için sadece laftan ibaret.Türkiyeyi gören ve gelenler burada bizleri seviyorlar bunu bir köşeye not edelim bilgisi olanlar hayranlıkla sizi dinliyor ve önemsiyor.

Erasmus dahilinde geldiğimiz için her ne kadar İspanyollarla aynı çekicilik seviyesine ulaşmasakta burada esmer ve siyah saçlı ve sakallı tipler farklılıklarından dolayı bir puan önde başlıyor.Gel gelelim zaten yabancı olduğunuz için normal olarak bir puan öndesiniz ama pek de sevinmeyin konu ilişkiye yada ciddi tartışmalara girince hemen bırakılıp gidilecek tipleriz.

İlk sorulardan birisi geleneksel olarak 4 tane eşiniz olup olmadığı yada annen 4 tane mi falan diye gülünç bir soruya denk gelebilirsiniz.Her ne kadar bu ilk başta bir dezavantaj olarak görünse de biraz ilerledikten sonra hem konuşmak için iyi bir konu hemde hatun yapabilmek için başka bir avantaja da dönüşebiliyor.

Gel delelim münlümanlık olayına nasıl bakıyorlar en çok konuşulan konularda biridir buralarda sizinle sohbet açıldığında.

"eee elinde alkol var" " Hani bugün namaz kılmadın" "şimdi sen benimle yatamayacak mısın""Sizin ülkenizde kadına şiddet çok fazla" diye konu başlıklarına her zaman hazır bulunun.

Bunların hepsi haklı sorular olarak geliyor ve hepsini kendi inancınıza göre anlatıp hımm aslında kötü de değilmiş demelerine çok şahit oldum.

Aslında kadınlarda ki en büyük etkimiz onlarla ilgilenmemiz oluyor onların halini hatrını sormak sex ten sonra da muhabbet edebilmek biraz romantik işler peşinde koşmak ve onları önemsemek en büyük avantajımız bunların hepsine aç bakir bir sarılın hatunlar ordusu var buralarda.

Erkekler hiç takmıyor Türkiye deyince despot kadın avına gelmiş biri olarak görüyor sizi haksızda sayılmaz bence.Onun için dans ederken bir polağın hatunun yanına yaklaşıpda kulağına birşeyler demesi ve hatunun sizden uzaklaşması an meselesi mümkünse ortamdan olanca hızı ile ayırmak en güzeli.

Genel olarak bir bilgileri yok Türkiye diyince akla gelen Tarkan kebab cami başka bir şey yok haberiniz olsun.bunların hepsini değiştirmek ve iyi izlenimler katmak biz erasmus elçilerinin ellerinde yapabileceğimiz en güzel katkı budur kendi ülkemize.

14 Nisan 2014 Pazartesi

Gdansk Solidarity museum.Gdansk dayanışma müzesi

Merhabalar sayın okuyucular.

Bu yazıda sizlere Gdansk merkezde bulunan dayanışma müzesinden edindiğim bilgileri ve resimleri paylaşacağım.

1980 yılında Rus kominizminden çok çeken halk Lech Walessa önderliğinde ayalanır ve çok güçlü bir askeri karşılık alırsada dayanışma ile Rus komizmini yıkmayı başarırlar.Bu hareketin başlamasında ki en önemli faktör de Gdansklıların 12 saate varan çalışmaları ve karşılığında neredeyse kuru ekmekle yetinmeleri.Gdansk bildiğiniz gibi Almanya sınırında olan en uç Rus toprakları idi 80 lerde ve ruslar da burayı tersaneye çevirmişler Gdansklıları bildiğiniz köle düzeninde çalışmaya zorlamışlar.En zor bulunan bazı şeylerden biri de tuvalet kağıdı birazdan resimlerde de ne demek istediğimi göreceksiniz zaten.

Tersanenin hemen girişine yakın bir yerde yer altında bir bodrum katına kurulan gazete basan bu illegal grup halkı öncelikle bilinçlerdirmiş ve sonrasında da Lech Walessa ile halk Ruslara gereken cevabı vermiştir.Gdansk bildiğiniz gibi ikinci dünya savaşının başlangıç noktası olmuş tarihte ve yine tarih yazmışlar 1980 de ki bu ayaklanma ile Rus kominizmi çökmeye başlamış ve takip eden yıllarla beraber bütün bu uluslar kendi özgürlüğüne kavuşmuş.Her ne kadar kapitalizmin kucağına düşmüş olsalarda edindiğim bilgiler ve anlatılanlara göre çok büyük bir sefalet çekmişler.Sorun iş sorunu değil iş çok yapacak ama bütün dükkan rafları boş yiyecek içecek birşey yok karne ile herşey ruslar sefa sürerken polaklar aç karnına çalışmaya zorlanmıştır.Bu sebeble de rusları buralarda sevmezler 25 yaş üstü herkez rusça bilir zorunlun yabancı diflmiş o zamanlar ha Almanları da çok sevdiklerini söyleyemem tabi ne kadar garip bir taraftan tarihin bütün zülmünü Almanlar karşısında gören sonra Rusların gelmesi ile rahata kavuştuk diyen ama yine sömürülen bir halk.Şimdi ki durumları da pek bir iç açıcı değil Avrupa birliği adı altında İngilizce sömürüyor ama yapacak birşey yok kaynakları yok üretmeye ülkenin ve hep bir korku baskı altında yaşamışlar bırakmışlar bu işleri özgürlüğüne eğlenmelerine bakıyorlar.


Müzenin girişi tankın hemen yanındaki kırmızı yer altında bu arada müze unutmayın.

Günlük hayat nasıldır o zamanlar?

Bahsettiğim zamanlarda tuvalet kağıdı meselesi.

Bir dükkanın içi neredeyse hiç bir şey yok.

Hapishane.


Hikayeye giriş.

Devrimciler.

Hapishane odaları.


Berlin 1953


Budapeşte 

Prag

Karneniz.

1980 olayları.



Yer altından basılan gazete

Gazetecilerin masası

Limandaki heykeli simgeleyen minyatür.




21 orijinal dayanışma maddeleri

Görseller dayanışma sembolleri


Kominizmin çekici halka karşı




Destek veren dini önderler.

Rus yanlışı ve özgürlük isteyenler karşı karşıya ortadaki bizim oğlan bakmayın siz konu mankenimiz:))

Yer altından yazılar.






Nobel ödülü Lech Walessa için.




Polonyadan başlayan kominizmin yıkılışını sembolleyen taşlar Domino etkisi


Dayanışma nedir?

Dayanışma olmadan ne olur siz yazıyorsunuz?

Lech Walessa


Dükkan


Tuvaletler ama hala aynı değişen bir şey yok merak etmeyin.